Merih KARAAĞAÇ
Merih, 5 yıldır teknoloji alanında editörlük yapıyor. Bilim, yapay zeka, donanim ve mobil teknolojiler konusundaki yazıları düzenliyor. Bilim ve yapay zeka konularında uzmanlaşmış.
Günümüzde suçla mücadele ve terörle başa çıkma yöntemleri, yalnızca fiziksel kanıtlarla sınırlı kalmıyor.
Bu yazımızda, 1980'lerin ortalarında Amerika Birleşik Devletleri'nde ortaya çıkan bu teknolojinin kökenlerini, nasıl çalıştığını, bilimsel dayanaklarını ve etik tartışmalarını ayrıntılarıyla inceleyeceğiz.
Beyin parmak izi teknolojisi, Amerikalı sinir bilimci Dr. Lawrence Farwell tarafından geliştirildi. Farwell, suçlularla masumları birbirinden ayırmada %100 başarı sağladığını iddia ettiği bu yöntemle kamuoyunun ilgisini çekmeyi başardı. Teknoloji, P300 adı verilen özel bir beyin dalgası tepkisine dayanıyor.
P300, bir kişinin dikkatini çeken ya da anlamlı bir bilgiyle karşılaştığında beyninde meydana gelen bir elektriksel dalga pikidir. Bu dalga, kişi bir uyarıcıya (örneğin suçla ilgili bir kelime veya görüntü) maruz kaldıktan yaklaşık 300 milisaniye sonra EEG (elektroensefalogram) cihazı ile kaydedilir.
Farwell’e göre bu dalga, kişinin karşısına çıkan bilginin onun belleğinde zaten var olduğunu gösterir. Başka bir deyişle, şüpheli yalnızca failin bilebileceği bir suç detayını gördüğünde beyni “tanıdım” sinyali verir ve bu P300 dalgasıyla tespit edilir.
Teknolojinin temelinde bir tür tanıma testi yer alır. Şüphelilere, suçla ilgili olduğu tahmin edilen görüntüler, kelimeler veya ifadeler gösterilir. Bu materyallerin arasında dikkat dağıtıcı (ilgisiz) unsurlar da bulunur. Test sürecinde EEG cihazı ile şüphelinin beyin dalgaları sürekli olarak izlenir.
Hazırlık Aşaması: Şüpheliye EEG başlığı takılır ve uyarıcılara tepki vereceği bir test ortamına alınır.
Uyarıcı Sunumu: Suçla ilgili ipuçları, rastgele sırayla sunulur. Örneğin; suç mahalli, silah türü, mağdurun adı vs.
EEG Kaydı: Her sunumdan sonra P300 yanıtı var mı, yok mu analiz edilir.
Yorumlama: P300 tepkisinin oluştuğu materyaller, kişinin o bilgiye hâlihazırda sahip olduğunu işaret eder.
Dr. Farwell, Psychophysiology, Journal of Forensic Sciences ve Cognitive Neurodynamics gibi hakemli dergilerde yayımlanan makalelere atıfta bulunarak bu teknolojinin bilimselliğini savunuyor. Science dergisine yaptığı açıklamada:
“Objektif gerçek şu ki, bilim camiası araştırmamı en iyi bilimsel dergilerde yayınlanmaya değer buldu.”
Ancak durum, bilim dünyasının geneli açısından bu kadar net değil.
Yetersiz Tekrarlanabilirlik: P300 sinyalinin yorumlanması kişiden kişiye değişebilir ve sonuçlar her zaman tutarlı değildir.
Yanıltıcı Olabilir: Kişi suç hakkında medya ya da başka kaynaklardan bilgi edinmiş olabilir; bu da beyin yanıtlarını etkileyebilir.
Duygusal Tepkilerle Karışabilir: Stres, korku, heyecan gibi duygusal durumlar da EEG sinyallerini değiştirebilir.
Bu nedenlerle, birçok uzman beyin parmak izi teknolojisinin adli süreçlerde kullanılmasının henüz bilimsel olarak yeterince sağlam bir temele dayanmadığını vurguluyor.
Beynin içindekileri analiz etmeye çalışmak, beraberinde ciddi etik soruları gündeme getiriyor. Bir kişinin zihinsel süreçlerinin devlet veya otorite tarafından izlenmesi, zihin mahremiyeti (mental privacy) kavramını doğrudan tehdit edebilir.
Kişi, düşüncelerinin sorgulanmasına zorlanabilir mi?
Beyin dalgaları mahkemede delil olarak kullanılabilir mi?
P300 yanıtı “suçluluğun kanıtı” olarak kabul edilebilir mi?
Bu tür sorular, insan hakları ve adalet sistemlerinin meşruiyeti açısından son derece önemli. Hukuki çerçevenin bu teknolojiyi nasıl tanımlayacağı ve düzenleyeceği hâlen tartışma konusudur.
Her ne kadar tartışmalı olsa da, beyin parmak izi teknolojisi teoride çeşitli alanlarda uygulanabilir:
Terör şüphelilerinin bilgi saklayıp saklamadığını anlamada kullanılabilir. Örneğin, bomba yerlerini ya da diğer eylemcileri biliyor mu?
Şüphelinin ifadeleriyle beyin sinyalleri karşılaştırılarak yalan beyan olup olmadığı analiz edilebilir.
Psikolojik durumların, travma sonrası etkilerin veya bilinçaltı bilgilerin ortaya çıkarılmasında yeni bir yöntem olabilir.
Beyin parmak izi teknolojisi, gelecekte daha fazla araştırma ve teknik gelişmeyle birlikte daha güvenilir hale gelebilir. Özellikle yapay zekâ ve nöroteknoloji alanlarındaki ilerlemeler sayesinde, beyin dalgalarının daha hassas ve doğru biçimde analiz edilmesi mümkün olabilir.
Ancak bu teknoloji gelişirken, etik ve hukuki altyapıların da eş zamanlı olarak inşa edilmesi kritik önem taşıyor. Aksi takdirde, insanların düşünsel özgürlüğü tehlikeye girebilir.
Beyin parmak izi teknolojisi, ilk bakışta bilim kurgu filmlerinden fırlamış gibi görünse de, günümüzde laboratuvarlarda test edilen ve bazı senaryolarda kullanılan gerçek bir yöntem. Ancak bilimsel tutarlılığı, etik meşruiyeti ve hukuki çerçevesi hâlen yoğun biçimde tartışılıyor.
Bu teknoloji masumiyet karinesine yeni bir boyut katabilir; ancak aynı zamanda bireysel haklar açısından ciddi tehditler de oluşturabilir. Sonuç olarak, beyin parmak izi teknolojisinin önünde hem büyük fırsatlar hem de önemli sorumluluklar bulunuyor.
E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır. Zorunlu alanlar * ile işaretlenmiştir.