Bugün karşımızda gizlilik başlığını kökten sarsan bir gerçek duruyor ve bunu görmezden gelmek mümkün olmaz. Avrupa hükümetleri kendi iletişim hatlarını askeri sınıf şifreleme ile çevreliyor fakat sıradan insanların dijital yaşamına arka kapı talep ederek müdahale etmek istiyor. Kulağa bir bilim kurgu distopyası gibi gelebilir ancak sahnede yaşanan tam olarak bu. Güçlü şifreleme onların hakkı olarak sunuluyor fakat halk söz konusu olduğunda kontrol arayışı öne çıkıyor. Peki bu yaklaşım dijital demokrasi vizyonuyla nasıl yan yana durur. Bu tablo bizi teknoloji ile özgürlük arasındaki kadim soruyu yeniden düşünmeye çağırıyor. Mahremiyetin temel bir insan hakkı olması gerektiğini savunan kitleler bugün daha gür bir sesle konuşuyor.
Strasbourg’da düzenlenen Matrix etkinliği bu tartışmayı alevlendirdi. Matrix açık kaynaklı güvenli iletişim protokolü olarak merkeziyetsizlik felsefesiyle tanınıyor. Buna rağmen katılımcıların birçoğunun devlet kurumları olması dikkat çekti. Almanya savunma ve sağlık kurumlarını Matrix ile koruyor. Fransa tüm kamu görevlilerini Tchap adı verilen Matrix tabanlı uygulamaya yönlendirdi. Avrupa Komisyonu bile Signal yerine bu yapıyı deniyor. Yani devletler kendi alanlarında tam şifreleme zırhını kuşanıyor. Burada ilginç olan nokta vatandaşın aynı güvenceden yararlanmasının engellenmek istenmesi. Bu durum yalnız teknik bir detay değildir çünkü güven inşa eden toplumsal sözleşmenin temelini zorluyor.
Chat control gölgesi büyüyor
Aynı kurumlar Chat Control adı verilen düzenleme ile şifreli mesajlaşmalara erişim talep ediyor. Gerekçe olarak çocuk istismarıyla mücadele sunuluyor ancak yöntem evrensel bir arka kapı oluşturma hedefi taşıyor. Eğer bir sistemin kapısı açılırsa yalnız yetkililer değil kötü niyetli aktörler de içeri süzülür. Bu düşünce siber güvenlik uzmanlarınca defalarca dile getirildi. Yine de bazı hükümetler bu yolu izlemeye hazırlanıyor. Özellikle Fransa’nın bu teklife verdiği destek kamuoyunda şaşkınlık yarattı. Kullanıcılar ise kendilerine ait verinin kim tarafından ve nasıl okunabileceğini sorgulamaya başladı. Teknolojinin sağladığı özgürlüğün aynı teknoloji ile sınırlandırılma ihtimali gölgede bekliyor.
Uzmanların sesi net
Matrix kurucularından Matthew Hodgson bu yaklaşımı gerçekçi bulmuyor. Ona göre seçici arka kapı fikri safça çünkü siber saldırganlar her zayıf noktayı fırsata çevirir. Danimarka merkezli girişim liderleri kamu kurumlarının tarama sisteminden muaf tutulduğunu ortaya koydu. Bu durum ülkelerin aslında riskleri bildiğini gösteriyor. Rocket.Chat yöneticileri konunun özünü tek cümlede özetliyor çünkü mesele güvenlik ile değil kontrol ile ilgili. Bu perspektif güvenliğin herkes için eşit olması gerektiği fikrini güçlendiriyor. Eğer şifreleme kırılırsa yalnız suçluların değil sıradan vatandaşların da güvenlik açığı büyür. Bu tartışma sadece teknoloji değil etik ve hukuk zemininde de devam edecek.
Devletler gizliliği nasıl tanımlıyor
Bugün hükümetler kendi güvenliğini dijital egemenlik olarak tanımlıyor. Fakat vatandaşlar söz konusu olduğunda aynı hakkın sınırlanması güven ilişkisini zedeliyor. Şayet amaç gerçekten suçla mücadele ise çözüm veri bütünlüğünü bozmadan geliştirilecek uzman araçlarda aranmalı. Şifreleme yıllar boyunca gazetecilerin aktivistlerin ve sıradan insanların korunma kalkanı oldu. Bu kalkanı kaldırmak toplumu güvensiz alanlara itebilir. Avrupa kamuoyu bu gerilimi yakından takip ediyor. İnsanlar özgürlüğü koruyan sistemler ister ve bugün bu talepler daha görünür hale geliyor. Karar vericiler teknolojiyi denge ve sorumluluk içinde yönetmek zorunda.
Şimdi kritik soru şu çünkü dijital geleceğin mimarisini kim belirleyecek. Eğer toplum teknolojiye güven duyarsa yenilik hızlanır ve ekosistem güçlenir. Aksi halde şüphe büyür ve ilerleme yavaşlar. Bugün kullanıcılar gizlilik için ses çıkarıyor ve şirketler açık protokollerle buna eşlik ediyor. Devletler ise güvenlik kaygıları ile sınır çizmek istiyor. Bu çatışma çözülmeden dijital dönüşüm sağlıklı ilerleyemez. Sahne ışıkları şimdi şeffaflık ve hesap verebilirlik üzerinde. Mahremiyet bir lüks değil çünkü dijital çağda özgürlüğün temel taşıdır. Geleceği inşa ederken herkes aynı korumayı hak eder.