Türkiye’nin savunma ve havacılık sanayii son yılların en parlak dönemlerinden birini yaşıyor. 2025 yılı hedefleri doğrultusunda hareket eden sektör Eylül ayında 574 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirerek yılın ilk dokuz ayında toplam 6 milyar dolarlık tarihi bir seviyeye ulaştı. Bu rakam geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 39’luk büyümeyi ifade ediyor. Başarı yalnızca ekonomik açıdan değil aynı zamanda Türkiye’nin mühendislik kabiliyetlerinin ve teknolojik üretim gücünün küresel ölçekte tanındığını da gösteriyor. Türk savunma sanayii artık yalnızca ürün satan bir tedarikçi değil teknoloji ihraç eden bir vizyon merkezi olarak konumlanıyor.
Yerli ekosistemin gücü
Bu başarının ardında uzun vadeli stratejik bir vizyon yatıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ortaya konulan “Milli Teknoloji Hamlesi” anlayışı yerli üretim ekosisteminin temellerini güçlendirdi. Türk mühendislerinin geliştirdiği özgün tasarımlar savunma alanında dışa bağımlılığı azaltırken ihracat potansiyelini katladı. ASELSAN TUSAŞ ROKETSAN ve BAYKAR gibi öncü firmalar dünya standartlarında ürünleriyle uluslararası arenada fark yaratıyor. Her yeni proje Türkiye’nin savunma endüstrisinde sadece bir üretici değil aynı zamanda bir teknoloji geliştiricisi haline geldiğini gösteriyor. Bu dönüşüm küresel rekabette sürdürülebilir bir başarı zemini oluşturuyor.
Savunma sanayii ihracatındaki ivme yalnızca teknik başarılarla sınırlı değil; aynı zamanda diplomatik başarıların da yansıması. Türkiye dost ve müttefik ülkelerle kurduğu güçlü ilişkiler sayesinde hem bölgesel hem küresel ölçekte güvenilir bir ortak olarak öne çıkıyor. Geliştirilen ortak projeler NATO müttefiklerinden Afrika ve Asya ülkelerine kadar geniş bir coğrafyada kabul görüyor. Türk SİHA’ları zırhlı araçları deniz platformları ve mühimmat çözümleri onlarca ülkenin envanterinde etkin biçimde görev yapıyor. Bu durum Türkiye’nin savunma ürünlerinde yalnızca kalite değil aynı zamanda güvenilirlik markası oluşturduğunun en güçlü göstergesi.
Sürdürülebilir kalkınma anlayışı
Türkiye’nin savunma sanayii yükselişi kısa vadeli ekonomik kazançların ötesinde sürdürülebilir bir kalkınma vizyonuna dayanıyor. Yerli üretimde benimsenen çevreci üretim anlayışı enerji verimliliği ve kaynak yönetimi politikaları sektörün çevresel sorumluluk bilinciyle hareket ettiğini kanıtlıyor. Geliştirilen her platform yalnızca bugünün değil geleceğin ihtiyaçlarına yanıt verecek şekilde tasarlanıyor. Bu yaklaşım Türkiye’nin savunma sanayii ürünlerini geçici bir tercih olmaktan çıkarıp uzun vadeli stratejik çözümlere dönüştürüyor. Böylece ülke uluslararası pazarlarda kalıcı bir yer edinmeyi başarıyor.
Sektörün bir sonraki büyük adımı kritik teknolojilerde tam bağımsızlık sağlamak. Bu hedef doğrultusunda Milli Muharip Uçak KAAN insansız deniz ve kara araçları siber güvenlik sistemleri ve ileri sensör teknolojileri ön planda. Türk savunma sanayii bu alanlarda dışa bağımlılığı tamamen ortadan kaldırmak için yoğun Ar-Ge yatırımlarına devam ediyor. Ayrıca üniversitelerle yapılan iş birlikleri sayesinde nitelikli mühendis yetiştirilmesi sürdürülebilir inovasyon kültürünü güçlendiriyor.
Küresel liderliğe giden yol
Bugün gelinen noktada Türk savunma sanayii yalnızca bölgesel değil küresel bir güç haline geldi. 6 milyar dolarlık ihracat eşiği geleceğin potansiyelinin habercisi. Yetkililer önümüzdeki dönemde savunma sanayii ihracatının 10 milyar doların üzerine çıkarılmasını hedefliyor. Bu süreçte uluslararası ortaklıklar teknoloji transferleri ve yerli üretim kabiliyetleri stratejik öneme sahip olacak. Türkiye artık sadece savunma ürünleri satan değil barışa güvenliğe ve teknolojiye yön veren bir ülke konumunda. Savunma sanayii bu başarı hikayesiyle Türkiye’nin 2025 vizyonunun en güçlü sembolü haline geliyor.
Henüz hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yap!
